25 Temmuz 2011 Pazartesi

tam kafiye

Tam uyumsuzluk
Tam zaruret
Yarım ekmek kalıntılar.

Zannediyorum ki "Kaçın! Canını seven kaçsın!" kokusu yayıyorum böyle usulca, çaktırmadan.
Birşey yapmıyorum ki ben! Tekrar zannediyorum ki bunun üstüne, aslında birşey yap'madığımdan sebep bütün bu topyekün taşınmalar. Yok, ben anlayamayacağım. Reddediyorum tedavimi. Bırakın, istediğimi yiyeyim içeyim. Sakin bir balkona yerleştirin beni. Ucundan bir deniz görse, hani belki daha yardımcı olabilir. En olmadı yeşillik olsun ama. Birkaç kumru, belki serçe.
İstisnai durumlar artık rutine döndü. Eski rutinimi arar oldum. Karanlıkta mum ışığıyla bile olsa, arar oldum. özler oldum. Sessizlik, kimsenin beni anlamadığı desibelle ölçülüyor artık. Anlamamak, dinlememekten değil. Yanlış anlaşılmasın.
Konuşuyorum da üstelik. Olmadığım kadar net, düşünemeyeceğim kadar açığım. Eskiden böyle değilmişim.
İçine atma diyorlar, birileri. İçime atmıyorum, içime akıyor ki. Durdurmak o denli zor.
Yaş geçişleri, mevsim geçişleri gibi hayatımın en güzel noktalarından en şık zamanlarından biri artık. Bunu da ekliyorum ajandama. Açıp açıp okuyorum biliyor musun? Üşenmiyorum sen ve diğerleri gibi.
İnsanlığımdan çıkmıyorum. Yaradılışımın üstüne düşeni yapmasına göz yummuyorum. Bırakıyorum dolsun. Son damlasına kadar dolsun. En nihayetinde insanız.
Çok kısaldığını hissettiğimde bir hediyem olacak sana.
Deniz kabuğu olmaz belki, ama deniz'den olur, kokusu içinde.

b'2507

9 Temmuz 2011 Cumartesi

is it over?

Büyük yalanlar söylemişim kendime. Az önce dinlediğim bir şarkıdaki alakasız sözleri takip ettim ve buldum.
Asla anlamamışım, anlatamamışım da. Birşey beklemeyen gözlerimin aslında neleri ima etmeye çalıştığını.
Kendime dürüst olamamışım, olmam gerektiği kadar. Miktarı yetersiz kalmış, demek ki.
Her 10 saniyede yada 20 saniyede bir unutuyorum. Akabinde yeniden. Sarmal halini alan bu mide kramplarımın tesellisini suda arıyorum. İçine giremediğim zamanlarda sadece bakarak.
Aslında ne istemiş olabilirim senden? hani en fazla? beklesem en çok neyi beklerdim? Son kahvemin yeri yurdu neresi idi?
Ah yine o saçma sesler, o güzelim enstrümanlarda harap olan binbir nota. Uğultunun menşei yan duvarım yada yan yatağım.
Kendimi tutmayı sevmiyorum biliyorsun. Yani bilirsin, bu doğaldır. Alışagelmiştir, düşünülmez.
Çok tutuyorum ama. Algılarımın önüne geçme çabamı takdir eden bir sen olursun sanmıştım ki, zaten sen de yokmuşsun.
Bir anda beliriveren her ne ise turkuaz rengi olmalı. Gözlerim bir tek turkuaz rengine dalar benim. Maviyi sevmem ama turkuaz mavi değildir esasında. Belki de renklerin en turuncularından biri. O kadar ciddi, serin ve güvenli.

Saçmalamakla yada sadece odamdan çıkmakla başlıyor herşeyim.
Yorgunum ama duramıyorum.
Durduramıyorum.
Değil durdurmak yavaşlatamıyorum bile. Ah!

Sessizliklerime eklenmiş her nağmeyi ifade ediyorum, görüyorsun.
Edemediklerimi gönderiyorum, görmüyorsun.
Dahası bazen ve çoğu zaman hatta sanırım hep! kaçıyorsun.
Güçsüzlüklerimi düşünürken, can hediye ediyorsun bana, sınırsız altınla!
Ben olsam, bir kaşık bile olsa kırmazdım kalbimi, alırdım ucundan.

b'0907

1 Temmuz 2011 Cuma

Yeşilin en güzel tonu, nerede?

Zorlandığımı kendime belli etmemek ne denli yorucuymuş.
Sen farkındasın, ben de. Aslında düşüncesiz farkındalıktan kaynaklanıyor bu dengesiz gücüm.
Anlatıyorum seni alıp karşıma. Saatler, günler alıyor her defasında.
Yeniden, en baştan, satırın değil paragrafın başından alarak yineliyorum. Duyuyorsun, bakıp onaylıyorsun. Sessiz kalmayı sen seçiyorsun, senin sessizliğin bana ikincil gürültü olarak dönüyor, anlıyorum.

Ama zorlanıyorum bir yerden sonra. Yetersizlik veyahut geçimsizlik en olmadı yoksunluk geliyor peşinden, peşimden. Bok sürdürtmüyorum yiğitliğime. Amazonum anadan doğma.

Şimdi en güzeli, o kadehin son yudumundaki şekerde gizli.
Boğazından akarken yüzünü gülümseten o sütte.