15 Temmuz 2014 Salı

Yürüdükçe hep saklı gizli. Düşüncede bile yorgan altı.

Çantası mavi idi.

Gök mavisi.
Gece mavisi.
Su mavisi.
Her tonundan geçip gitmiş bir şekilde. Aşağıda doğru akan mavilerden hani. Ağırlaştıkça sap kısmı siyaha çalıyor, lacivert gibi. Kilit yeri kahverengi. Çok şık.
Kullanılmış belli ki. Başka özenilmiş, dikkatle kullanılmış. Eskiyince kenarından tutmak kafi gelmiş.
Uzaktan bakınca bile belli oluyor. Çok yakına gelmeye, dokunmaya bile gerek yok. Sessizce izlenince konuşuyor hali hazırda.
Yüklerinden bahsediyor.
Eski güzelliğinden, değişmeyen karakterinden. Çok konuşmayı da sevmiyor gibi görünüyor da, sanıyorum öyle görünmek istediğinden.
İçinde ne yok ki.
İçinde ayrı bir içlik daha, kapanmayan, örtülemeyen. Saklayacak hiçbir şeyi olmamış bugüne dek. Ne bir fermuar ne bir düğme. Kendini başka biriyle ayıramamış. Yapmak istemiş de olmamış gibi bahsediyor ama sanmıyorum. Hiç denememiş bile. Sandığından daha utangaç olduğuna bahse girerim. Bahse girecek kimse yok, ama bulursam gireceğim. Kazanmak güzel bir tatmin.

Tütün kırıntıları var en altında. Pislik değil ama kırıntı. Bundan da utanıyor biraz ama alıştı bana 10 dakikada, gülümsüyor. Ben de gülümsüyorum. Ne olacak ki diye düşünüyordur, iyi de yapıyor. Ani kararlardan pişman olan azdır en nihayetinde. Bir yerde bir karar hep kendine göre ani olarak alınır. Göreceli zamanın, göreceli algısı.
Hızla düşünmek istiyor mesela, tedirginliğini bastırmanın en güzel yolu olarak seçmiş. Gerine gerine de söylüyor bunu, gülümsüyorum, anlamıyor. Örtüsü kalın. Laf lafı açıp yeni konulara geldiğinde, geriye dönüp düşündüğü anlaşılıyor, bence o da farkında. En az 10 kere daha tartmıştır. E olan olmuş, e çıkan çıkmış, e giden gitmiş diyorum. Yine de düşünüyor.
Oturup ona ışık hızı ile ses hızından bahsediyorum. Evrenin bu kadar vakti yok diyorum, geri dönüp değiştiremeyeceğimiz şeyler için yeterinde senaryo yazıldı, oynandı. Bir yenisine ne lüzum var? Boş bakışından hak verdiğine inanıyorum da değişmiyor işte o bakış. Sabit.

Hırslarını dahi sabitlemiş, kendine göre beklentileri en düşük seviyedeymiş, yalan.
Herkesi bir avazda kandıracak kadar usta yalancı, yıllanan bozuk derisine bakıp inanmayanın alnını karışlarım. İnanmış numarası yapıyorum, elimden birşey gelmiyor. Farkettim ki yalan söyledikçe dikişleri oynuyor, ama o kadar yavaş oynuyor ki, ona dikkat edeyim derken birkaç şeyi birden kaçırabiliyor insan. Değer mi? Elbette.

Yorgun ama.
Susmaktan çok yorgun. Hep dinlemiş hiç konuşmadan. Yüklüğünde atıklar birikmiş, dibinden salladıkça ses de geliyor da üzmemek için diyemiyorum. Kendini duymak iyi gelmez ya, bu sebepten çekiniyorum. Hali hazırda düşünüyorum ben de istemezdim. Gelemedik o kıvama henüz. Kendini bırakıp, duymaya sabretmek ayrı alemin işi.

Kırmızı bir kalem var içinde. Eski püskü, yazarken ucundan mürekkebi kağıda bırakan emektar kalemlerden. Kıpkırmızı çizilmiş, üstüne üstlük kurumuş kalmış. Baktığımı farkedince açıklama gereği hissediyor. Unutulan kapakların sonu diyor. Ama alışmış. Hatta güzel desenler olduğunu düşünecek kadar da benimsemiş. Şaşırsam da belli etmiyorum. Sende yok mu yani? diyecek kadar pervasızca korumaya alıyor çizgilerini. Alınmaması için gülümsüyorum. Hep birlikte gülüyoruz.
Kaç zamandır var diye soruyorum,
Baktım susmaya geçmiş. Yineliyorum, cevap alamıyorum.
 
En değerli yere geldiğimi düşünüyorum.
Kara kutunun en zevkli yerine. Susmak en kıymetlisi zaten dememle bir tebessüm ediyor.
Yutkunduğunu gördüğümü düşünmüyor.
Halbuki ben sesini bile duyuyorum.

Sessizlik geliyor peşinden.
Mavisinin en açık tonu: sessizlikmiş.




b'1507