20 Haziran 2011 Pazartesi

Achtung!

Hiç birşey elime hazır gelmeyecek bu hayatta. Hep kaba etimden terler akıtarak sahip olacağım bazı şeylere, seni de öyle tanıyacağım mesela.
Bunu anladığım günden beri çok rahatım. Nedenlerimin en başında gelen meğer buymuş, bilmezmişim.
Şimdi günler dönüyor. Günlerin en saçma döndüğü zamanlar, dutlar olmuş ama, bazı erikler için erken vakit. Ama ben öyle kabul ettim. Hangisi ötekinden önce gelirse gelsin, ötekinin aklı kalmıyor.
Sevdirdim, baktım sevdiler. Benim başarım değil, onların dengesi.
Tahammulsüzüz değil mi,
birkaç dakikadan fazla boş konuşmaya, genel ve doğal olarak aptallığa, dinlemeye! okumaya! hatta sevişmeye! bile.
Duyumsamaktan bile yüksünüyoruz. Ne imiş, nedenmiş, ne zaman ve kim imiş? Ne çok zaman alıyor değil mi, ruhani tembelliği sınarken geçen zaman baya ürkütücü.

Henüz olmamış bir meyve olur,
çocuk olur, fırındaki kek bile olabilir.
Hatta o kek ben de olabilrim.

İstekler var, yanlış anlatıyorum lakin. Aklımdan geçen ile dilimden çıkan bir olmadı mı, birbirlerinin pisliğini örtemeyecek kadar zorlaştırıyor seni, beni.
"Konsanstrasyon" yeni amacım. Artık peşinden koştuklarım, tümden gelenler.






"Sen kokmadı aslında hiçbir şey
Özbeöz sendi zaten
Şimdi çare esmek
Denizlere karışmak
Sessizliğe karışmak ne çare?" (B. Keskin)

b'2006

bir tatlı huzur

Bir ilintim, uzaktan da olsa bir kan bağı, paralel evrende bir tür yakınlaşma en olmadı bilinçaltı artık en kötü ihtimalle eskilerde kalan bir yaşamım daha varsa bu ülkede olduğuna inanıyorum.
Başka türlü beni bu denli içine çekmesi, dikkatimi dağıtması söz konusu olmasa gerek.


photo by Brettc (http://brettc.deviantart.com/)

Acaba doğa ananın o müthiş baskınlığı ve yenilmezliğine duyduğum hayranlık mıdır başımı bu yöne çeviren? Müzikteki tını, volkanizmayla mı eşdeğer?




16 Haziran 2011 Perşembe

Bozbağlar

Ciğerlerimiz de doldu, gözümüz gönlümüz de.
Erken dönüşler bazen tadları damakta bırakır, yenisine yer açar.
Tam doymadan sofradan kalkmak yeniden acıkabilme umudunu da beraberinde getirir.
Zaten doyumsuzluğun önüne geçebilmenin en güzel iradesi de budur.

Boz diyorlar, hayır. Ben katılmıyorum.

b'1606

12 Haziran 2011 Pazar

Öncesinde, az evvel.

sadece suskunluğumla kalakaldım.
benzetmeye çalıştım, kimseye benzemedin. durdum baktım, hala benzemedin.
ne dişlerin ne gülüşün ne de vs.
çok sormak istedim, sesim çıkmadı. sigaramdan aldın sadece gülümseyebildim.
ikinciyi alırken sordun kafamı salladım.. sadece kafamı salladım.

o kadar ki bakıp tahmin ettim. sorsan garantili tahminlerim. öyle yaklaşık değil, tam göbeğinden bildim.
iki sohbetin belini kıralım diyesim geldi. geri çektim.
bir farkettim ki tırnaklarımın etlerine hücum etmiş enerjim, onlardan çıkarıyorum lime lime.
yarın dedim, gidiyorum.
gel desem gelir miydin ki? hayır.
sorar mıydım ki? belki.

çok benziyordun, aslında siluetin o yıllar önce yazdığım öyküdeki kimlikle neredeyse aynıydı. ben o öyküyü yazarken kimseyi tanımıyordum. bu kadar net.
keşke söyleseydim, ne olurdu ki?

al işte, sarhoş, ser-hoş derdin. gülerdin geçerdin veya dinlerdin. üçünden bir tanesi kuralı.
deneyemedim.
onun yerine içkimi aldın, yenisini getirdin. ben yine gülümsedim.

b'1106

5 Haziran 2011 Pazar

Denklem

Nefes nefese uyanıyorum, kan-ter içinde sırılsıklam olmuşum. Kafam bir kazan, kalbim yerinden fırlamaya hazır. Odam karanlık. Işıkta uyuyamam ben. Sokak lambasını bile perdeyle örtmüşüm, o derece. Gözümün karanlığa alışmasına izin veriyorum birkaç saniye. Hem diyorum, durup düşünürüm bu sayede, ne güzel.
İçimin cız ettiğini halen titreyen ellerimden anladım. Karanlıkta bile o kadar net ki titremesi. Sanki başkasının bir parçasıymış gibi, bana ait değil, aksine hiç olmamış gibi bakıyorum. O derece inandırabiliyorum kendimi.
Kokular birbirine karışmış, yatak dolanmış..sesler artık sadece bir uğultu.
İstemsiz kas hareketleri bedenimi ele geçirmiş çoktan. Her yerim aynı.
Yüzüm, ellerim, ayaklarımın içi. Hepsi aynı.

Avareyim, boş zamanlarımı yaşadığım her anımda avareyim.
Düşünüyorum, yine avareyim.

Sorup duruyorlar, cevap alamayıp çekip gidiyorlar.
Kalın diyemiyorum, "çayım var hem, ne güzel sohbet ederiz" diyemiyorum.
Gözlerime bakıp gidiyorlar birer ikişer.
Akan birşeyler var gözlerimden, yaş değil. Bir sızıntı. Gaz sızıntısı gibi. Engelliyorum, becerebildiğimi sanarak. Belki bazen oluyordur ha? ben farketmiyorumdur hani.

Denize soracağım. Kıyısında yer açıp kendime, bir kadeh de onun önüne koyacağım.
Sorup söyleyeceğim. Bitene kadar. Ne nerede biterse o yere kadar.
Hem kumları serin tutar kadehimi, belli mi olur. Ellerimi de sıcak tutar aynı zamanda.