10 Kasım 2013 Pazar

İki, bilemedin üç.




Akışlar tıkanınca yutkunarak nefes almak zorunda kalınıyor. Bir bakıma duyuların yerleri biraz kayıyor. Düşüncelerin çıkış noktası sabit, kanalları gittikçe virajlanıyor.
Durgunluğa akıl sır ermiyor kimi zaman. Kendine bile bu denli tarafsız durursan, ne olacak halimiz? Sadece eski fotoğraflara gözün takıldığında çizgilerinin ne denli arttığını konuşarak mı eleştirmeli kendini? Hiç günahı yok mudur lekelerinin orandaki burandaki?
İç'lerdeki sızılar yok olmuyor dokunmayınca. Orada değilmiş gibi düşününce. Yanında yürüyüp geçip gidince. Onlar hep orada, bir yerlerde. Sarmalların içine gömülü. Başında taşı yok. Yürüyebiliyor inceden kıl kadar damarlarından. Bir gün sağ elinin küçük parmağına yerleşiyor, ertesi sabah ensene. Seninle birlikte hep bir yerlerde varolmaya çalışıyor. Sen bile o denli bağlı değilsin varlığına. Bir direnç gösterisi büsbütün, ayakta alkışlamaya değer.
Yok'sa iki katı düşünmeli. Yetmiyorsa üç. Aldığı kadar. Doyduğu kadar. Bir yerde açık verecek illa ki!
Denge sabitlerinin altı kaygan. Denge dediğin büsbütün sabun köpüğü. Akl_i denge desen,
resmen kaltak.

Ellerime bakıyorum son zamanlarda. "Dokunma" duyusuna yardım istiyorum. Unutuyorum dokunmayı. Dokunduğumu hatırlamayı. Nasıl her konuşulan ayrı perdelerden asılı kalıyorsa kulaklarının bir ucunda yıllar boyu, parmaklarımın ucundaki hissi de geri istiyorum. Aralıklarla gelip biraz bakınıp gidebilir. Uykumdan uyandırabilir. Zamansız seslenebilir. Hatta önceden haber vermeden bile gelebilir.



O denli özledim.

b'0911