22 Aralık 2014 Pazartesi

Sırtını yasla



Bir yerde doğrusu yazmıyor işte.
Aramakla bir halt olmadığını arayıp bulamadığında değil, aramadığında anlıyorsun. Mevzu da aynen bu. 





Yüksek ihtimaller arasında gezinirken, zamanın zamansızlığını hazmedip refaha ermek.  Sırtı yaslamak mesela.  Yada omuzları biraz düşürmek. Hayatın “fake” duruşlarına kanmamak. Akıntıların içinde çırpınmadan ilk kayaya sarılmak ve biraz uzanmak. Suya bırakmak, düşünmeden. Savunmalarından o basma kalıp ifadeleri çıkarmak hatta savunmamak bile. Sırtını yaslamak. Yüzünde istemsizce oluşan o kırık gülümsemeye odaklanmak. Kimseye haklısın dememek, kimseden onay beklememek yalnızca önüne geldiği gibi görmek, yani en azından görmeye çalışmak. (aniden araya giren bir keman solosu) 

Yük’lük olmak bir başarı değildir. Zoru başarmak ya da zor olanı elde etmek gerçek bir başarı olmadığı gibi zor olması iyi olması anlamına da gelmez.  Kolay da iyi olabilir. Savaşmadan, itip kakmadan, sürünmeden de kıymetli olabilir birçok şey. Çünkü kolay olan değersiz değildir. Kolaylık veya zorluk göreceliyken üstelik. 

Halüsinatif bir zaman algısında hangisinin aslında tam olarak ne olduğunu bilemezken, ben neyi bilebilirim? Bilmeye zorlayabilirim? Veyahut biliyormuş gibi yaşayabilirim? Ne için? Adımlarımı sıklaştırmak ile bir ağacın altında oturmanın hiçbir farkı yok ki. Ama bilmeden dokunabilirim, bilmeden dinleyebilir ve hatta görebilirim. Sahiplenebilir ve düşünebilirim bile. Her şey ben’de.


 
Ben baktığım müddetçe varsa her şey, istersem gözlerimi de kapatabilirim. 

b’2212

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder