25 Eylül 2011 Pazar

Günlerin Getirdiği

Benim havalar çalmaya başladı.

Akşamlarının o serin esintileri, sabah erken saatlerinde güzergahımı paylaştığım 2-3 tanıdık sima ile fikir birliğine varılan "hırkasız olmuyor artık" cümleleri, espadrillerimin artık bugün itibariyle "beni akşam giyme" uyarıları, giden leylekler, gelen ise sadece birkaç yeni kitap.

Leylek demişken, hüzün veriyor her defasında gidişleri. Sanki burada tad/tuz kalmamış, bizim de işimiz olmaz dercesine, seneye gelip gelmeyeceklerini dahi söylemeden, öylece, kararlı bir gidiş. Kalanlar ne halt ederse etsin, biz önümüze bakalım diyorlar kendilerince.

Asıl buralar sonbaharla renkleniyor, farkında değiller. Kimileri hüzünlü, benim aksi tarafımı oluşturarak. Asla sebebini anlayamadığım derecede olumsuz, çatık kaşlı, omuzlar düşmüş. İçten içe sürekli söylenme halinde.
Faturayı ha kesti kesecek çıkmayan güneşe yada erken gelen buluta.
Delirdiniz mi kuzum? Yerinde mi algılarınız?


14 Eylül 2011 Çarşamba

Yokluğun Tesellisi

Her seferinde aç kalkıyordun masamdan. Doyuramıyordum elimdekini, cebimdekini önüne yatırsam da. Çok pişmişlerin kanlı tarafları seni bulurdu - nedense?
Senaryo bize ait değildi elbette. Oradan buradan çalı çırpı toplarcasına çalmıştın, bendeniz ise sadece izlemiştim. Çalıntı yada alıntı diyelim, ara bedene uymaz demiştim, dediğimle kalmıştım. Aslına bakarsan dışımdan söylediklerimin aslında içimdekiyle denk olduğunu yeni farketmiştim. Tek yanlış ağzımı açmadan söylememdi demek - diyorum şimdilerde.
Kalıpların köşeleri farklı geldi, erkek-dişi birbirine oturamadı. Oturamadıkça yamuldu, yamuldukça sinir bastı. Pembe sinirlerim var, seninkinden çok daha dişi. Uçları da var, sersemlemiş.
Mekanizma oldukça sabit. Yerinden oynatmaya vinç gerek, hali hazırda ağaçta kalan kedileri de aşağı getirecek, sözü var bana.
Senin de vardı, hatırlar mısın? Bilmem kaç kilo mısırın üzerine edilmiş yeminlermiş onlar. Tanelerin içindeki tuzda erimiş de gitmiş. Kimse hatırlamazken benim gözümün önünde olması benim saflığımdan mıdır? Yoksa senin beceriksizliğinden mi?
Beceri aslen insanın varoluşunda gizlidir. O varsa, diğerleri de olur. Yoksa zaten bakıp anlam aramak da bir bakıma yanlış. Her bir doğru kendiliğinden belirince yanlışlar fosforlu kalemle belirginleşiyor görebiliyor musun sen de? Yoksa onu da bir tek ben mi görebiliyorum?

Çıksan bana desen ki, sen aslında kendinle seviştin diye, şaşırmam diye düşünüyorum. Bakıyorum aynaya, aynadaki de bana. İkimiz de şaşırmıyoruz. Olasılıkları seviyoruz. Kimse rahatsız değil aynadaki de ben de. Biz seviyoruz üstelik.
"Nefretle karışık sevgi, veyahut heyecan"



b'1409

6 Eylül 2011 Salı

Çürük Kalem

Neden bugün bilmiyorum ama aslında 6 eylül 2011'de ben anladım ki:
Nedensiz gururun, sahibi dahil kimseye yararı olmadığı gibi zararı sandığımdan daha büyükmüş.
Bir o kadar yansıttığın şeffaflık karşı tarafa tahmin edemeyeceğin kadar farklı boyutlarda ulaşabilirmiş. Olurmuş, olmuşluğu varmış.
Yangında ilk kurtarılacaklar listesi zamanla değişebilirmiş, asla değişmez denen herşeyin yerle bir olabileceği gibi.
Bu dünyada kendin gibi olmanın da, açık ve net konuşabilmenin de zerre kadar değeri olmadığı gibi, gün gelip seni kelimelerin için dahi saçma sapan etiketlerle süsleyebilirlermiş. Ne acı, ne yazık, ne kifayetsiz.

Bana kaybettiğim hümanistliğimi geri kazanmam için tek bir neden söyleyebilir misiniz?

b*0609