24 Nisan 2011 Pazar

Nefes! Derin nefes!

Bazen anlatabilmek için susmak kafi.
Uzattıkça dallanan budaklanan soru işaretleri, açıklamalarla iyice bok olan denklemlere dönüştüğü vakit: Kaybolma vaktidir.

Ne eleştiri, ne tenkit. Sanırım "en" tahammulsüz saatlerim/günlerim bu anlar. Ne diye ne için ne sebeple düşünmeye fırsat vermeden akıp gitmesi ilk şartımız. Kesinlikle.

"Yükseklerden baktım, en tepelerden. Oldum olası hayrandım aslında sana, durup düşündüğümde yüzümdeki gülümsemenin sebebi de buydu. Sinsice mi dersin, gizli kapaklı mı, her ne ise. Önemli olan etkidir üzerimde asılı kalan. Tahmin etmiştim, düşünmüştüm. Bazen düşünceme kızmıştım, çoğunlukla desteklemiştim ama, derin bir nefesle sonlandırmıştım her seferinde. Belki tenimden anlaşılmıştır veyahut ellerimle devamlı oynamamdan, bilemem. Ben hissettiğimi duyarım aynı zamanda. Duymuştum, beklemiştim. Hayal kurma aşamasına gelemeden de susmuştum, kıpırdamadan. Kıpırdayınca kırılabilirdi, düşebilirdi çünkü, sen de bilirdin. Ürkeklik, korku, endişe, gürültü.
Hepsi içinde biraz ondan biraz bundan veya tam anlamıyla benden gelen kokular vardı. Birkaç saniye içinde iki kesişmeyen yolun ortasında belirdim, etrafıma bakındığımda ise varolanların toplamı bir elimin parmaklarını geçmiyordu işte. Hayallerimin teminatlarını kendi avcumda tutmaya çalışırken kanatıyordum birer ikişer. Önleyemedim..
Derin sessizliklerden nefret ettim, konuşmadığım zamanlarda. Karşılıklı sustuk. Öylece kaldı. Kim toplayacak ki arkasını, kimbilir?"

Taşların, duvarların arasından hayata direnerek yaprak açmaya çalışan kök benim için hep daha kutsaldır.




1 yorum:

  1. bir şey yazacaktım buraya ama birden unuttum sonra hatırlamaya çalıştım uzunca bir zaman ne kadar hatırlamaya çalıştığımı unuttum.

    YanıtlaSil