Herşeyin altından yürüyen bir su var. İpince, uzun bir
koridor boyunca ilerleyen.
Bilgi o suda gizli.
Yokuş aşağı freni tutmadan yuvarlanan sen ve ben, değdiğimiz
ne varsa altımıza alıp peşimizden sürüklediğimiz iyiler, kötüler, belirsizler.
Kimliksiz anlarda yakamızdan tutan hava boşluğunda biriken minik moleküller ve
gitgide yükselen volüm. Sınırsızlık çağında baş vermiş, bir türlü patlayamayan
irinler. Yalanlar, riyalar, senden uzak sen gibi olmalarla bir olmuş dil
oyunları. Gözlerin içinde en az üç adet farklı çıkışlı hikayeler. Hepsi
birbirinin yedeği olmuş, kopya olduğundan habersiz birleşen hayatlar. Sunumlardaki
renk kakafonisi, parmağın ucundaki güvensizlikler. Sarıldığın vakit batan
dikenden duvarlar. Düşüncenin içine hapsolmuş bir dolu gölge ikizler. Ellerken
farklı işitirken farklı gelen duyusal boşluklar. Gelmeyen rüyalar, bitmeyen
sabahlar. İnatlaştıkça daha da boğan dünyanın 50 bin tonu. Dokunmakla bir türlü
anlaşılamayan algısal hissizlikler. İnanç sistemlerinin devrelerinin yün yumağı
gibi birbirine girdiği tarihler. Zamansal düşüncenin her gün biraz daha
anlamsızlık kazandığı geniş yuvarlak içinde, gelip gidemeyip, biraz daha
gelenler. Üstüste değil bazen yanyana ağırlaşan koku. Özgüvenin her allahın
günü yeniden çimlenmeye ihtiyaç duyduğu toprak. Büyük enformatik boşluklar. Yoğun
akan yağmurların yıkayamadan kirlendiği yeryüzü.
Herşeyin altından yavaşça ilerleyen bir su var.
Dünyanın beyni o suda gizli.
b'060117
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder