1 Ocak 2013 Salı

İçerleyip, içine ilerleyip.


"Rolümün eriyim. Kaslı kollarım, çevik bir vücudum ve sinsi bakışlarım var. Sorulara kendi cevaplarımı verir, ne anlatmak istersem onu konuşurum. Aksi, huysuz ve çoğunlukla muhalefetim. İnsan sevmiyorum. İnsan yerine sevilecek bir çok varlık olduğuna karşı inancım tam. Alkolle aram çok iyi. Kahve ile de öyle. Ama süt ile değil. İçemedim hiç.
Aylarca konuşmadan durabileceğimi iddaa ediyorum. Kıpırdamadan yatarak günler geceler geçirebilir, hiç ses çıkarmadan da anlayabilirim.
Peynirsiz yaşayamam. Yoğurt belki."

İnsan ağlamak için bile analitik düşünür mü? İyice çığrından çıktığına inandığım bu mesele tarafımı ziyadesiyle yormakta. Su dökünce bile ayrılamayan bir kilitlenme yaşıyoruz her defasında. Çok şey denedik tabi, orası kesin. Ne'sin sen? İnsan yorulmaz bile mi allah aşkına?! desen de, isyan çözüm değil, görüyorsun diyorum, cevaben. Safralardan arınmak için yapılanlar aslında sağdan alıp sola koymaktan farksız. Bana "keşke" ile başlayan, pişmanlık ifadelerini sindirmiş özümsemiş tembel ifadeler takınmayınız yeter. Bir tek pişmanlığı sokmuyorum kapıdan, eşikte kalsın. Bırak yatağıma almayı, bir bardak su vermem!

İnsan yalnızca genetik bir artık yığını. Sınırlarından habersiz, nedensiz özgüvenin tam anlamıyla vücud bulduğu, düşünme eyleminin ne denli kötü kullanılabileceğinin en somut kanıtı. Düzeysizlikler içinde sıkışıp kalmaya - kendi giderken seni de götürmeye - odaklı bir yaşam biçimini esas almış olması zaten başlı başına bir talihsizlik. Buna bağımlı bir yaşam tarzından birşeyler beklemek aslında ne kadar da çarpık. Alenen tüm gerçekler ortada olsa dahi, savunmamızda bu madde yer almıyor. Alamıyor.

Yorgunuz işte.
Basbayagı yorgun, argın, küskün. Ne dersen de. İçerleyip, içine ilerleyip, öksürünceye kadar sürdürüyoruz herşeyi. Bir anlık nefessizlik ile farkına varıp, yeniden tüm zaman dilimlerinde vuku bulduruyoruz. "Biz bu işi iyi yapıyoruz." diyerek gurur bile duyuyoruz üstüne.
Bu kadar mı sahipsiz kaldık farkına varamadan? Ya kim o yanındaki iki ayaklı, bol beyinli varlık?
Hani şu sessizce davet ettiğin, ağırlayıp selam ettiğin?

Yok.


Hep yok.

Ve bünyenin alışkanlıklara verdiği cevaptan nasibi alıp hızla uzaklaşırken, şaşırmana yine fırsat verilmediğini düşünürsün. Bence düşünürsün, ilk akla gelenlerden biri o olur. Birkaç küfür ile bezenmiş kendini duyabileceğin kısık bir ses tonu ile konuşursun. Karşında bir ayna olması işini daha da kolaylaştırır. Omuzların, anca gözlerine bakabilecek cesarete sahip olunca dikleşir.

Neyse ki "alışıksın"dır. "Alışkın"sındır.